SIBYAN MEKTEBİ

13.06.2022
343
SIBYAN MEKTEBİ

Çocuklarımızın Nesneleri, eşya ve varlıkları, temel bir takım becerileri, davranışları, olumlulukları ve olumsuzlukları öğrenmeye başlama yaşı 4-6 yaşları arasındadır.* Aile içi desteğin tek başına yetmediği, çocuğun kendi yaşıtlarıyla birlikte olabileceği, bedensel ve zihinsel gelişmelerini sağlıklı biçimde sürdürebilecekleri bir ortam olduğu için okul öncesi eğitim zorunlu ve gereklidir.

Hz. Peygamberin (asm.), “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÇOCUKLARDA DİN EĞİTİMİ GELİŞİMİ

Okul öncesi eğitim kurumları; toplumun temel yapısını oluşturan

  • Saygı,sevgi,
  • Paylaşma, iş bölümü,
  • Sorumluluk
  • Sosyal çevre oluşturma açısından çocuğu
  • geleceğe hazırlayan en güvenli ortamdır.

Bilindiği gibi, 3 ile 6 yaş arası çocukta pek çok gelişimsel değişmenin yaşandığı yıllardır. Normal gelişim gösteren bir çocuk, 6 yaş civarında pek çok motor becerileri kazanmış, çeşitli fiziksel becerilerini kullanmaya başlamıştır.

Bilişsel gelişim açısından ise, fiziksel ve sosyal çevresi ile ilgili yoğun bir bilgi birikimi oluşturmaya ve çevresinde gelişen olayları anlamaya başlamıştır.

Buna karşın, okul öncesi yılları çocuğun soyut düşünme yetisinin henüz tam şekillenmediği ve bu nedenle yapılan tüm etkinliklerin somut bir biçimde çocuğun yaparak ve deneyerek öğrenmeyi gerçekleştirdiği yıllardır. düşünüldüğünde, okul öncesi yılları çocuğun arkadaşları ve öğretmeni ile birebir olarak kuracağı iletişime dayalı konuşma ve dinleme becerilerini geliştirici etkinliklerin ağır bastığı yıllar olmalıdır.

Okul öncesi eğitim neden gereklidir

  • Çocukta zeka gelişiminin %70 lik kısmı 7
  • yaşına kadar tamamlanır ve öğrenme becerisi
  • bu yaşta gelişir.
  • Çocuğun grup içine katılması, sağlıklı ilişkiler
  • kurması, kültürel değerlerine sahip çıkması,
  • sosyalleşmesi gibi olgular bu yaşta gelişir.
  • Bu dönemdeki sapma ve olumsuzluklar
  • çocuğun bütün yaşamını olumsuz yönde
  • etkiler.
  • Farklı kültür ortamlarından ve ailelerden gelen
  • çocuklar ortak bir yetişme ortamına okul
  • öncesi eğitim kurumlarında ulaşır. Çocuk
  • kendine güven duygusunu bu kurumlarda
  • kazanmaya başlar.
  • Dilini doğru, yanlışsız ve güzel konuşma
  • özelliğini bu yaşta öğrenir. Toplumu, çevreyi
  • , evreni ve insan davranışlarını tanımaya
  • başlar.
  • Nesneleri, eşya ve varlıkları, temel bir takım
  • becerileri, davranışları, olumlulukları ve
  • olumsuzlukları öğrenmeye başlama yaşı 4-6
  • yaşları arasındadır.
  • Aile içi desteğin tek başına yetmediği, çocuğun
  • kendi yaşıtlarıyla birlikte olabileceği, bedensel
  • ve zihinsel gelişmelerini sağlıklı biçimde
  • sürdürebilecekleri bir ortam olduğu için okul
  • öncesi eğitim zorunlu ve gereklidir.

Türkiye genelinde ortalama okul öncesi okullaşma oranı %15 tir. Bu son derece çarpıcı bir orandır. Diğer Ülkelerle karşılaştırıldığı zaman durum daha net olarak anlaşılmaktadır. Avrupadaki bir çok ülkede bu oran %100’dür.

Okulöncesi eğitiminin desteklenmesi için sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Aile ve eğitimci işbirliği ile gerçekleşen okulöncesi eğitim; çocuğun daha yaratıcı, ileriyi görebilen, yeni ürünler yaratabilen ve çevresini kendi amaçları için yönlendirebilen özerk bir birey olarak yetişmesine katkı sağlayacaktır

Sonuç olarak;

Okul öncesi eğitim önemli ve her çocuk için gereklidir!…

A. Okulöncesi Dönemde Birey, Aile ve Din Duygusu

Okul öncesi dönem çocukların kişilik gelişimi büyük ölçüde oluştuğu eğitim adına kritik bir dönemdir.

Çocuklar genellikle iki yaşından itibaren konuşmaya başlarlar. Korku, sevgi, merak, heyecanla bilinçsiz bir biçimde konuşmaya çalışırlar. Bu konuşma girişimleri sosyal çevresi ve ailesiyle birlikte gelişmeye başlar. 3-4 yaşındaki çocuklar ise alaya alma, taklit etme model alma eğilimleri vardır. Bu dönem ailenin birey eğitimine oldukça önem vermesi gerekmektedir. Bu dönemde bireyler gördüklerini, duyduklarını öğrendiklerini davranışa dönüştürmek isterler. Dört yaşındaki çocuklar gördüğü, öğrendiği ve duyduğu olgu ve olayları zihinsel hayallerle karıştırabilme eğiliminde olabilirler. Bireylerin bu dönemde bütün duygu eğilimleri faaliyet halindedir. Bilinçsiz olarak gördükleri ve duydukları dini olay ve olgulara ilgi gösterebilmektedirler. Bu dönemde bireyler dini uyanma, din duygusunun harekete geçmesi bireyin içinde yaşadığı aile ortamında kendisini göstermektedir.

Batı eğitim dünyasında W. James, Erasmus, Spencer, Scheler, Herbart, Föbel; İslam dünyasında İbn Sahnun, Farabi, İbn Sina, İmam Şafii, Gazali ve Mevlana gibi bilim adamları din duygusunu çocuklarda erken dönemde başladığını ileri sürerken, H. Lisager ve J.J. Rousseu gibi düşünürler dini duygunun geç başladığını öne sürmüşlerdir.

Erken çocukluk eğitimi çocukları ilköğretime hazırlayan, evdeki eğitim ve yetişme olanaklarını destekleyen, dil ve sosyal açıdan var olan eşitsizlikleri erken dönemde ortadan kaldırmayı amaçlayan programdır.

Bireyin ilk dönemleri aile ortamında geçmektedir. Bunun için aile ilk eğitim kurumu niteliği taşımaktadır. Din duygusu bireyde kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu çocuğun fıtratında potansiyel olarak var olan bir durumdur. Bu duygu bireyin eğitim ve yaşantısı yoluyla açığa çıkmaktadır. Din psikologları tarafından yapılan detaylı araştırmalar sonucu bireyin ruhen dine yabancı olmadığı ortaya çıkmaktadır. Pedagojik çalışmalarda çocukta muhteşem derecede bir dini duygu ve merakın olduğu ortaya çıkmıştır. Çocuk erken yaş dönemlerinde ve daha sonraki dönemlerde de dini ritüel ve pratiklere istek duyar ve bazen bunları yapmaya ve denemeye çalışır.

Okul öncesi dönem “peri masalları çağıdır.(Fairy Tale Stage), Tanrının bulutların üzerinde altın sarayda yaşayan bir kişi olarak tasvir edildiği, duygu ve hayallerin yoğun olduğu bir dönemdir.

5-6 yaş grubundaki bireyler Allah’ı fiziki ve insani özelliklerle tasavvur etmeye çalıştıkları gözlemlenmiştir. Bu da metafiziki bir düşünce biçiminin daha yerleşmediğine kanıt göstermektedir. Allah’ın iyi olduğu, evi olduğu, tatlı yüzlü olduğu, çocuklara şeker verdiği, insanlara karşı iyimser olduğu, aksakallı olduğu, gökyüzünde bulutların üstünde olduğu vb. niteleme ve somutlaştırmalarla Allah’ı tanımlamaya çalışmaktadırlar. Bunlardan hareketle bireyin Allah’a duyduğu özlem, arayış ve merak küçük yaşlarda bireyde kendini açığa çıkarmaktadır. Burada şu bilinmelidir ki erken dönemdeki çocuklarda dinin henüz şekillenmemiş prensip haline gelmemiş olduğu kanısıdır. Buna rağmen bireyde bir din duygusunun olduğu ve bunun kesin ve net olduğu dikkatlerden ve gözlerden uzak tutulmaması gereken önemli bir alandır.

B. Okul Öncesi Dönemdeki Bireylerde Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişimi

Dini duygusu ilahi bir kuvvetin ve ilahi bir dünya nizamının varlığından kaynaklanan düşünce ve tasavvurların yerine göre isteme ve sakınma biçiminde geliştiği duygulardır. İnsandaki dini duygu, inanca yol açan dini ilgi istek ve arayışları yöneten kaynak ve kapasite olarak tanımlanır.

Bireyde meydana gelen tüm davranışlar duygulardan kaynaklandığı gibi din gelişimi de duygulardan kaynaklanmaktadır. Sevinç, saygı, güven, üzüntü, korku, ümit, acıma, ait olma vb. duygular vardır. Birey kendi kendine sorular sormaktadır. Ben kimim? Nereden geldim? Kime aitim? Nereye gideceğim? Gibi soruları iç soru mekanizmasıyla kendine sormaktadır. Bu arayış bireyin duygularının temelinde yatmaktadır. Çocuklar bu soruları açığa çıkartıp ailesiyle paylaşmaya başladığı andan itibaren din eğitimi süreci başlamaktadır. Bu soruları uygun bir şekilde cevaplama konusunda en büyük görev anne babaya düşmektedir. Anne-babanın buradaki en büyük görevi, çocuğun sorduğu sorulara karşı incitmeden, kızmadan, usanmadan bu soruları bireyin anlayabileceği bir şekilde cevaplamaları gerekmektedir. Anne-babanın çocuklarını ve sorunlarını iyi bir şekilde tanıması, merak ettikleri durum ve olgular karşısında anlayabileceği dilden çözümler sunması gerekmektedir. Çocuğun sormuş olduğu dini sorulara verilmiş olan uygun cevaplar bireyde; yeni arzular, meraklar, sorular uyandırır. Bu da bireyin dini gelişimi açısından oldukça önemli bir aşamadır. Aksi durumda bireyde dini duygunun gelişimini zedeleyip köreltebilmektedir.

Bireydeki diğer duyguları da göz önüne aldığımız takdirde dini duygunun diğer duygulardan bağımsız olarak gerçekleştiği bir durumun söz konusu olmadığı ortaya çıkmıştır. Dini duygunun gelişimi, diğer duyguların gelişimine paralel olarak kendini açığa çıkarmaktadır. Din duygusu bireyde doğuştan sabit ve fıtri olan bir duygudur. Aile, sosyal çevre ve okul çevresiyle diğer duygularla birlikte aynı oranda gelişme göstermektedir. Din duygusunun açığa çıkması ve bunun tatmin edilmesi için erken çocukluk dönemi çok önemli kritik gelişim alanıdır. Din duygusuyla birlikte dini düşünce ortaya çıkmaktadır. Din duygusu diğer bütün duygularla sistematik bir ilişki halindedir. İlişki halinde olmadığı bir duygu mevcut değildir. Din duygusu bireyi yaşamı boyunca etkiler. Din duygusunun en çok bağlantılı olduğu duygular; sevgi ve korkudur. Bunu daha da açmaya çalışırsak, güven bağlılık ve bağımlılık da din duygusu içerisinde yerleşmiş olan duygulardır.

Kişilik gelişimi din duygusuyla paralel olarak gelişen bir gelişim alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyin en çok güven duyduğu anne ve babanın bu konuda destek ve cesaretlendirmeleri oldukça önem arz etmektedir. Yapılan psikolojik ve pedagojik araştırmalara göre birey kişiliğinin %70’i 6 yaşına kadar tamamlanmaktadır. Bu da bize erken çocukluk dönemindeki eğitimin ne kadar önemli ve kritik olduğunu kanıtlar niteliktedir.

6 yaşından sonra birey çalışma azmini ve başarı seviyesini en üst seviyede kullanmaya başladığı döneme adım atar. Buradan kasıt birey örgün bir eğitim hayatına adım attığı dönemdir. Bireyin 6 yaşına kadar sağlıklı bir din duygusu gelişiminin kritik sürecinden hasar almadan çıkması kişilik ve ahlaki gelişimin, bireyin kendini gerçekleştirmesinin ilk basamağı tamamlanmış demektir.

C. Fıtrat ve Din

Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şerif’teki mesajlara baktığımızda her çocuk İslam fıtratı üzerine doğduğu kanıtı yer almaktadır.

Hz. Peygamberin (asm.), “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” …” buyurmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’deki mesaj ise;

“Yüzünü doğru bir din olan İslam’a, insanların fıtratına uygun olan dine çevir…”

D. Okul Öncesi Dönemde Din Eğitiminin Önemi

Bilindiği gibi 0-6 yaş dönemi çocuğun her türlü gelişimi açsından kritik bir dönemdir. Bu nedenle çocuk çevreden gelen bütün uyarıcılara açık durumdadır. Bu nedenle bu dönemde verilecek eğitim de çocuk açısından çok önemlidir. ( Sönmez, 2000)

Eğitim, doğum öncesinden başlayıp yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreçte bireyin olgunlaşmasına paralel olarak ortaya çıkan kritik dönemler vardır. Okul öncesi 0-6 yaş olarak tanımlayacağımız bu dönem insan gelişimi açsından kabul edilmektedir.

Çocuklardaki dini duygu, ruhi gelişimleri ve ruh sağlıkları açısından önemlidir.

Bireyin çocukluk döneminde yani en aktif olduğu dönemde dini bilgi, telkin ve olayların bireyin hayatında derin izler bırakmaktadır. Son zamanlarda çocuk psikolojisi üzerine yapılan çalışma ve etkinliklere göre birey kişiliğinin belirgin özelikleri çocukluk döneminin ilk yıllarından ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Bireyin erken çocukluk döneminde aldığı din eğitimi sağlıklı bir şekilde verilmelidir. Sağlıklı bir biçimde verilen din eğitimi bireyin düzenli, disiplinli, uyumlu, hoşgörülü vb. olumlu etkiler bırakacağından şüphe duyulmamaktadır. Okul öncesi dönemde bireye verilecek olan din eğitimi, bireyin psikolojik yapısı ve bireysel farklılıklar dikkate alınmalıdır. Daha sonra din eğitiminin nasıl verileceğine dair yöntemin belirlenmesi gerekmektedir. Erken çocukluk döneminde verilecek din eğitimi, bireyin duygusal gelişimine, iletişim ve dil becerisine katkı sağlamalı, bireyin kutsalla olan bağını keşfettirmeli, dini olay ve olgulara aşina olabilecek beceriler kazandırılmalıdır. Birey dini kutsalı, olay ve olguları içselleştirdikten sonra örgün eğitim hayatında karşılaşacağı dini problemlerin üstesinden rahatça gelebilme potansiyelini kazanır. Aynı zamanda aile, sosyal çevre, okul çevresindeki yaşantısını rahat bir şekilde sürdürebilme imkanını bulur. Bireye doğrudan din eğitimi yerine dolaylı din eğitimi verilmelidir. Salt ve doktriner din eğitiminden daha ziyade, dini konular bireyin duygularına ve gönlüne hitap etmeli, el becerilerine oyunlarına davranışlarına dini unsurlar katılabilmesi önemlidir.

Avrupa ülkelerinde ailelerde ve anaokullarında verilen dini eğitimin iskeletini, omurgasını semboller, resimler ve oyuncaklar gibi dolaylı eğitim araç-gereçleri oluşturmaktadır.

Erken çocukluk dönemindeki bireylere dini semboller, oyuncaklar, resimler, boyama kitapları, yapbozlar, takke, tespih, seccade, oyuncak vb. hediye ederek bireyde dini merak uyandırmaya çalışmalıyız. Oyunsuz ve oyuncaksız bir çocuk asla ve asla düşünülemez. Çocuklar dini sembol ve araç-gereçlerle ilgilenerek ailelerine bunlar hakkında soru sormaya başlarlar. Bu sorular dini gelişimin ilk basamağını teşkil eden süreçtir. Bu sorulara anne baba tarafından vermiş olduğu uygun cevaplar sayesinde bireyin dini gelişimini sağlıklı bir şekilde geliştirmesine yardımcı olur.

İnsan diğer canlılardan farklı olarak, doğuştan sahip olduğu yeteneklerini geliştirmek ve olgunlaştırmak için kendisi dışındaki çevreye ihtiyaç duyar; gelişimin başlangıcından itibaren sürekli destek arar. Bu bakımdan insanın gelişim seyri biyolojik olgunlaşma, bilişsel gelişim ile sosyalleşmeye bağlı olarak sosyal ve duygusal gelişim süreçlerini takip eder.

Bireye sunulan çevre, maruz kaldığı uyarıcılar, ebeveynlerinin davranışları, okunan masallar, izlenilen tv programları bireyi etkilemektedir. Birey bu etkileşim sürecinde bazı davranışları rol model olarak alır. Bundan dolayı bireye sunulacak ortamdaki olumsuz davranışları ortadan kaldırmak bireyin gelişimi için oldukça önemlidir. Çocuğun doğup filizlendiği ortam ne kadar sağlam ve sağlıklı olursa birey de o derecede gelişim gösterir. Sürekli televizyon başında vakit geçiren çocuklar medyanın yıkıcı tarafını oluşturan şiddet, saldırganlık, alkol, sigara, cinsellik vb. görülen bu zararlı durumlar bile çocukta model alma durumuna gelmektedir. Bu durum bireyde anti sosyal kişilik gelişimi, dengesiz cinsel gelişim ve ahlaki gelişim bozuklukları meydana getirebilmektedir. Birey genel olarak gücünün ve yeteneklerinin üstünde davranışlar sergileyen şahısların vasıflarını model olarak almaktadır. Yapılan araştırmalara göre erken çocukluk dönemindeki bireyler anne ve babalarını model aldıkları gözlemlenmiştir.

Bazı çizgi film kahramanları çocuğun yaşantısında derin izler bıraktığı gözlemlenmiştir. ‘’Caillou’’nun arkadaşlarına örnek davranışlar sergilemesi, karşılıksız yardımda bulunması arkadaşlarına olan bağlılığı ve aile sevgisi; ‘’Ben’’in aynı anda birçok kötü karaktere sahip kişilerle sürekli bir devinim ve mücadele içinde olması bireye rol modellik sunar. Özellikle yerli malı olan çizgi filmimiz ‘’Pepee ‘’de İslam dinine ait unsurların bulunması, batıl inanç içeren görsel ya da sözel iletinin olmaması, çizgi filmde şiddet unsurlarının olmaması, cinsellik içeren unsurların bulunmaması bu çizgi filmin çocuklarımız açısından cazip ve alternatif bir öğreti sunmaktadır. Pepee’nin örnek alınacak karakter özellikleri çocukların dini, ahlaki, zihinsel ve duyuşsal gelişimlerine katkı sağlamaktadır. Seküler medyanın gelişigüzel ve hiçbir ahlaki yönü olmayan çizgi filmleri sırf ekonomik menfaatlerle yayınlaması çocuklarımızın eğitiminde bizi oldukça endişelendirmektedir.

Bu konuda ebeveynlerin oldukça seçici ve dikkatli olmaları gerekmektedir. Çünkü kritik olan erken çocukluk dönemindeki bireyde ahlaki ve kişilik gelişimleri kontrol edilemeyecek düzeyde bozulmaya uğrayabilir.

Okul öncesi dönemdeki bireylerde dua öğretiminin çok önemli bir yeri vardır. Bu dönemdeki bireylere yavaş yavaş küçük dualar öğretimi, besmele, şükür cümleleri, selam, ilahi ve kıssalardan kesitler sunmak bireyde olan dini merakın ve isteğin doyurulmaya çalışılması konusunda çok önemlidir. Beddua ve argo tarzında olumsuz söylemleri içeren sözler bireyin öğrenmeye aç olduğu bu dönemin özellikleri göz önünde bulundurarak, çocuğun bulunduğu ortamda asla söylenmemelidir. Çünkü okul öncesi dönemde olan birey öğrendiği her şeyi bir fotokopi makinesi gibi zihninde kodlar.

Ahlak ve değerler eğitiminin verilmesi, erken çocukluk dönemi acısından bireyin gelişimine uygun olduğu tespit edilmiştir. Ahlak ve değerler eğitimi dini unsurlarla birlikte verildiğinde daha sağlıklı bir öğretim metodu haline gelebilmektedir. Dini ve ahlaki motiflerin birada öğretilmesi bireyin dini gelişimi acısından ilerleme kaydetmesi oldukça mümkündür.

Erken çocukluk dönemindeki din eğitimi süreci, tarihi süreç içinde günümüze kadar teolojik, pedagojik, gelişimsel olarak üzerinde yoğun bir şekilde tartışıldığı kritik gelişim alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan antropolojik ve pedagojik çalışmalar tarihi süreç içerisinde insanın hayatının her döneminde din ile irtibat ve etkileşim halinde olduğunu göstermektedir. İslam’ın temel kaynaklarında da belirtilendin duygusu ve din gelişimi bunu açıkça kanıtlamaktadır. Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmalarda din eğitimin insan hayatının bütün dönemleriyle bağlantılı olup, gelişimsel açıdan kritik bir alan olduğunu bize göstermektedir.

Araştırmalar sonucu elde edilen pedagojik bulgular erken çocukluk döneminde din eğitiminin bireyin gelişim basamaklarına paralel olarak verilmesi imkan dahilinde olduğunu ortaya çıkmıştır. Burada verilecek din eğitimi modeli normal örgün okul hayatında verilen eğitimden oldukça farklıdır. Okul öncesi dönemdeki din eğitimi; bireyin doğuştan gelen din duygusunu geliştirmek, kutsala olan ilgisini açığa çıkarmak, bireye dil ve iletişim becerilerini kazandırmak, dini, kültürü hakkında genel geçer bilgilere sahip olmasını sağlamak ve dini-ahlaki bilgilere aşina olması amacını taşımaktadır. Bu alanda verilen eğitim salt ve doktriner olmamalıdır. Din eğitimi, bireyin gelişimsel aşama, beceri ve kazanımlarına uygun olarak düzenlenmeli ve bu çerçevede formel bir biçimde verilmelidir.

Ülkemizde birey için oldukça kritik bir anlam taşıyan din eğitimi hakkında araştırmaların kısıtlı ve yetersiz olması, yeterince akademik çalışmanın bulunmaması gerçekten üzücü bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu alan hakkında yeterli çalışma ve araştırma olmamasının temel nedeni; dini alana karşı önyargılar, din ve çocuk ilişkisinin yeterince kurulamaması, bu gelişim alanının pedagojik araştırmaların dışına itilmesidir.

Geleceğimizin teminatı olan çocuklara dini gelişim aşamasında sevgi, saygı, güven, bağlılık, ahlak, hoşgörü vb. temalar, Din merkezli olarak verilmesi son derece önem arz etmektedir. Bireyde insani ve ahlaki bir yaşam biçiminin şekillenmesi, dini bir şahsiyetin oluşması, sağlıklı bir kişilik gelişimine adım atabilmesi; daha sonraki yaşantısındaki dini ve ahlaki problemler karşısında akılcı, pratik ve sağlam çözümler üretebilmesi için din eğitimine mutlak derecede ihtiyaç vardır. Birey için kritik olan bu ihtiyaçlar din eğitiminin sağlıklı bir şekilde aktarıldığı ortam ile mümkün olduğu sonucuna varmaktayız.

Ziyaretçi Yorumları

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Whatsapp
Hz. Fatıma Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
Hz. Fatıma Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
Merhaba. Size nasıl yardımcı olabiliriz?